6 Ocak 2017 Cuma

Sis

Korku romanlarının büyük üstadı bu kitapla sanatının doruğunda...
Stephen King'in uçsuz bucaksız hayal gücünün yarattığı dehşet verici olaylar ve acı bir mizahla dolu şaheser...
     327 sayfalık dev bir roman... Evet yanlış okumadınız dev bir roman diyorum. Çünkü sayfa sayısına bakıp bu kadar kısa bir romanın nasıl olur da devleşeceği fikri gerçekten acayip olurdu. Ancak 327 sayfaya birden fazla ayrı roman işlenmiş dersem sanırım bana hak vereceksiniz. Stephen King'in öykülerinden oluşan toplama bir eser. Orjinal adı "Skeleton Crew". İçlerinden en çok beğendiğim lanetli bir oyuncağın geçmişin derinliklerinden çıkıp geldiği "Maymun" isimli hikayeydi fakat diğer hikayelerin de ayrı bir güzel olduğunu belirtmeliyim. Nona'nın muhteşem girişi, bir gölün üstünde mahsur kalmış bir grup gencin göldeki yaratığa karşı verdikleri zorlu hayatta kalma mücadelesini konu alan Raft, şu dünyada elini sıkmaktan en çok kaçınacağınız(veya en çok isteyeceğiniz) adamın hikayesini anlatan El Sıkışmak İstemeyen Adam, ıssız bir adadaki yaşam savaşını konu alan Yaşama Hırsı ve herhangi bir kelimeyle anlatmaya çalışırsam sürprizinin bozulacağına inandığım Kabil Canlandı isimli hikayeler kitabı kesinlikle okunması gereken kitaplar listenize aldıracaktır.
     Bu bir kaç roman derlemesini tek bir kitapta toplayan yazar, kimileri için beklenilenin aksine tam bir öykü karmaşası durumuna getirmiştir. Kitabı ilk okumaya başladığımda akıma Binbir Gece Masalları gelmişti. Tek bir kitapta birden fazla hikaye durumu... Öte yandan Stephen King gibi büyük bir yazarın anlatımlarının keyfi de bir başka doğrusu. Her bir öykü o kadar etkileyici ve dehşet verici ki kesinlikle sıkılmıyor aksine keyif alıyorsunuz. 
     Mutlaka sizlerde izlemişsinizdir bu kitabın filmini. Film mi kitap mı tartışması ilerleye dursun filmi kitaptakinden çok farklı bir kurguyla çekilmiş. Bana sorarsanız ben kitaptan daha bir keyif aldım. Filmi fena olmasa da kitaptaki olay akışı ve anlatımı çok daha etkileyiciydi.
   Eğer bir Stephen King kitabı almak istiyorsanız ve kararsızsanız size bu kitabı açık yüreklilikle önerebilirim. Tek kitapta dört-beş romana sahip olmak bence gayet iyi olurdu.
   Kitabın satış fiyatı 16.72tl daha uygun fiyatlı olarak bazı yayın evlerinden de temin edebilirsiniz. Herkese iyi okumalar.

Ve Dağlar Yankılandı


Gece vakti, çölü bir el arabasını çekerek geçen bir baba. Arabanın içinde annesiz iki çocuk; iki kardeş; biri kız, biri erkek. Küçük Peri için ağabeyi Abdullah, ağabeyden çok öte. On yaşındaki Abdullah'a sorsanız Peri, her şey demek. Köylerinden Kâbil'e varmak için çıktıkları yolculuğun sonunda aileyi yürek parçalayıcı bir son bekliyor. Fakat aslında bu bir son değil... Kardeşlerin başlarına gelenler -yakın ya da uzak- ilişki kurdukları tüm insanların hayatlarında nesiller boyu yankılanacak...


Hayat farklı aileleri sevgi ve fedakarlık, ihanet ve sadakat gibi ortak duygularla sınarken, karakterlerin başlarına gelenler ve yaptıkları seçimler, kitabın her biri ayrı bir renk ve lezzet taşıyan katmanlarını oluşturuyor. Afganistan'ın küçük bir köyünde doğan ve okuru Kâbil'den Paris'e, San Francisco'dan Tinos adasına taşıyan bu öykü, her sayfada renklenip güçleniyor.


Ve Dağlar Yankılandı, bizi biz yapan değerler üzerine düşündüren, ustalıkla yazıldığını her bölümde yeniden kanıtlayan, büyüleyici bir roman. Uçurtma Avcısı ve Bin Muhteşem Güneş ile dünya çapında sevilen bir yazar olan Khaled Hosseini'nin yazarlığında bir dönüm noktası.
      Bu roman için ne demeliyim bilmiyorum. Hayal kırıklığı mı? Vakit israfı mı? 
Yazarın  ilk kitabı Uçurtma Avcısını okuyan biilir. Hikaye o kadar güzel işlenmiştir ki sanki onu içinizde yaşıyor gibi hissedersiniz. Lakin bu son kitabında öyle bir üslupla yazılmış ki sadece yazmak için yazıldığı fikrine kapılıyorsunuz. 
   Romanda inanılmaz bir karakter fazlalığının olması kimin ne işle meşgul olduğu bilgisini zihninizden siliyor. Anlatılmak istenen ana temaya varıyorsunuz ama bir süreliğine, çünkü konular o kadar bağımsız ve kopuk işlenmiş ki kafanız karışabiliyor. Bunu kitabın sonlarına doğru tekrar ve tekrar yaşıyorsunuz. Sonlarda karakterler belli bir olay kurgusu içinde birbirine bağlanıyor.
   Kitabın konusuna gelirsek, Abdullah ve peri adında birbirini çok seven iki kardeşin öyküsü anlatılmıştır romanda. Anneleri doğum sırasından kan kaybından ölmüş ve babaları da ikinci evliliğini yapmıştır. Yeni karısının erkek kardeşi yani Abdullah ve Perinin üvey dayısı zengin bir çiftin evinde hizmetkar olarak çalışmaktadır. Bu durum fakirlik içinde yaşam süren babaları için bir umut olmuştur. Tek kızı Peri'yi bu aileye evlatlık verir ve onu canı kadar seven erkek kardeşi Abdullah'tan ayırır. Bu uzun yıllar süren bir ayrılmadır. Yıllar geçtikçe peri büyür ve eski ailesine dair aklında kalan anılar da birer birer silinir. Evlat verildiğini üvey annesi ölünce bir hastane raporundan öğrenir. Anne sandığı kişi yıllar önce bir trafik kazası geçirmiştir ve kısırdır. Bunun üzerine dayısı olarak bildiği üvey dayısı da ölmeden önce Peri'ye bir mektup bırakır ve gerçekleri anlatır mektubunda. Yıllar sonra doğduğu köye abisini görmeye geri gider ama ne acıklıdır ki abisi evlenmiş bir kızı olmuş ve adını peri koymuştur ancak çok hastadır ve son anlarını yaşamaktadır.
    İtiraf etmem gerekirse sıkılarak ve bir an önce bitsin düşüncesiyle sayfaları hunharca çevirdiğim ilk roman bu olmuştur. Merak edip okumak isteyenler varsa yazarın ilk iki kitabı kadar etkili bir üslupla karşılaşmayacaklarını bilsinler.
    Kitabın şu anki satış fiyatı 16.72tl. Herkese iyi okumalar.

Kan Gölü

Dr. Claire Elliot, Locust Gölünün sakin sularının kenarında huzurlu bir tatil kasabası olan Tranquility'yi görür görmez, genç oğlu Noah'ı metropolün tehlikelerinden uzak tutabileceği ve babasının ölümünün açmış olduğu yaraların kapanabileceği bir yer olduğuna karar verir. Ne var ki kışın başlamasıyla beraber Claire'in kariyerini tehlikeye sokan bir haber gelir. Hastalarından biri genç bir çocuk, akıl almaz bir katliam gerçekleştirmiştir. Claire'le beraber bütün Tranquility'nin yakında fark edecei gibi, bu olay, kasabanın gençleri arasında hızla yayılacak bir cinayet salgınının yalnızca başlangıcıdır.  
Kasabanın gençleri çığırından çıkıp da kasabanın büyükleri onu suçlamaya başlayınca,Claire korkunç bir gerçeğin farkına varır: kasaba bu garip şiddet salgınıyla ilk olarak sarsılmıyor! Görünüşe göre, Tranquility'nin çocukları her elli yılda bir, cinayet işlemeye varacak şiddet gösterilerinde bulunuyormuş. Claire bütün bunların altında tıbbi bir açıklamanın yattığını düşünür ve Locust Gölünün korkunç bir tehlike barındırdığına inanmaya başlar Tranquility'yi ve kendi oğlunu tehlikeden korumak için elinden geleni yapmaya kararlıdır.
      New York Times'ın bestseller yazarı Tess Gerritsen'den yine macera ve aksiyon yüklü bir roman. Romanda Kocasını kaybetmiş bir anne (DR. Claire) ve oğlunun yaşadığı sürükleyici ve yoğun tempolu bir dizi kabus yüklü olaydan bahsediliyor. Oğlunun büyük metropol şehirde çevresindeki arkadaşlarına uyarak suça dahil olmasını önlemek amacıyla daha sakin bir tatil kasabasına yerleşme kararı alan Claire, burada kendi düzenini yeniden inşa etmeye çalışacaktır. Bu durum oğlunun pek hoşuna gitmese de tek varlığı olan annesine verdiği her tepkide ölçülü davranmaya çalışmaktadır. Okul hayatı claire'in oğluna göre sıradan ve basittir. Ama kışın gelmesiyle birlikte gelişen olaylar artık hayatlarında basitliği yok edecektir.
     Kitabın ilk bir kaç bölümünde hadi canım bu mu bestseller daha iyilerini de okudum diyebilirsiniz. Ben şahsen ilk izlenim olarak öle bir ön yargıda bulunmuştum ama konular ilerledikçe ve anlam verilemeyen cinayetler ve saldırı sahneleri bir bir satırlarda belirdikçe romanın adeta içine saplanıp kalabiliyorsunuz.
      Tess Gerritsen'ın her kitabında bulacağınız bir tıbbi konu muhakkak vardır. Eğer mikroplar organizmalar neşter ve kan istiyorsanız bu yazarı takip edin derim. Tıbbi gerilim konusunda kesinlikle şaheserler ortaya çıkarıyor. Bunun altında yatanda kendisinin tıbbi anlamda bir geçmişinin olması da var elbette.
     Kitabın satış fiyatı 19tl bir kaç internet sitesinden de uygun fiyatlı bulabilirsiniz bu kitabı. Bu kitap olmasa bile en az bir tane Tess Gerritsen kitabını raflarınızda bulundurun derim. Nasılsa devamı da gelir. Herkese iyi okumalar.

Çiçekler Büyür

Komşumuz Bulgaristan’da sosyalist rejim hüküm sürerken, oradaki soydaşlarımızın yaşadığı baskı ve zulüm hafızalarımızda derin izler bıraktı. En temel insan hakları hiçe sayılarak "tek tipleştirme" sistemli bir şekilde uygulanıyordu. Emine Işınsu, yaşanan bu drama kayıtsız kalamayan kalemiyle, gelecek kuşaklara çok önemli bir eser bırakıyor. Unutmayalım, unutturmayalım diye..
        Memleket aşkı nedir? Vatan sevgisi nedir? gibi bir çok içsel soruya harika bir anlatımla dile getiriyor usta yazar Emine IŞINSU. Son zamanlarda okuduğum en etkileyici romanlardan biriydi diyebilirim. Ülkemizin bu son zamanlarda yaşadığı kargaşa ortamında vatanımızın ve Türklüğümüzün değerini bir kez daha hafızalara kazıyan bitmemesi için neredeyse insan üstü bir gayret sarf edeceğiniz müthiş bir baş yapıt.
       Romanımız 1960'larda Bulgaristan'ın Deliorman köyünde yaşayan bir Türk ailesini anlatmaktadır. Ana karakterimiz İlayda adında bir Türk kızı. Yaşadığı köyün Ruslar tarafından yönetilmesi, Türklüğün ve Türklük özelliklerinin her daim saf dışı edilmesi, Rus ve kominizim felsefelerinin aşılandığı bir ortam olması neticesinde İlayda bir baş kaldırış ve isyan hareketinin bir parçası durumuna düşmüştür. Sosyalizm altında Bulgaristan'daki soydaşlarımızın ne zorluklar çektiği gözler önüne seriliyor. İlayda karakteri de kadın olmasına rağmen çoğu erkekten daha vatansever ve idealist bir insan olarak karşımıza çıkıyor.Sosyalizmin Türkler'i nasıl asimile etmeye çalıştığı ve baskı altında tuttuğu derinlemesine anlatılıyor.Kitap zaten oradan göç edenlerin anlattıklarından ortaya çıkmıştır.
      Romanda sadece bunlarda yok tabii. Mesela aşk da var. İlayda'nın çocukluğundan beri sevdiği ama uzun bir süre açılamadı sevdiği Mehmet Ali. İki zıt karakterin birbirine olan delice sevdası da bu romanda işlenmiştir. Aşkın ne denli bağlılık içerdiğini daha keskin hatlarla bu romanda bizlere sunulmuştur.
      Bu aralar okumaktan keyif alacağınız bir roman bulamıyorsanız Çiçekler Büyür kitabını şiddetle tavsiye ederim. Gerçekten umduğunuzun fazlasını bu kitapta bulacaksınız. Kitabın satış fiyatı 21tl uygun fiyatlı olarak internet sitelerinden de bakabilirsiniz. Herkese iyi okumalar...
      

19 Aralık 2016 Pazartesi

Pembe Günler

Bu hikaye Beyaz Günler kitabının devamı niteliğinde olup yaşanmış bir hikaye değildir. Önemli olan yaşanılası bir hikaye olmasıdır diye düşünüyorum. Pek çok okura ütopik gibi görünen düşünce sistemi ve iki kitabımdaki alışılmamış mantık düzeni ise tamamen gerçek olup çok renkli geçen kendi hayatımızın ta kendisidir. Şimdilik sadece iki rengini hayali bir kurgunun içine adapte ederek okurumla paylaşmak istedim.
Beyaz günler kitabında, okuyanı çoğunlukla pozitif yönde etkileyen hikayenin yine çoğu okurun istediği gibi, ben de devam etmesini istedim. Bazı fikirlerin ardına takılıp iddialı olmak zordur ama iddiaların kanıtlanması daha zordur bilirim. Zorluklar imtihan olup yolumuza çıkınca nasıl aşılır, bu kitapta göstermek istedim. Güzel yorumlarla övenleri, özel maillerle beni onore edenleri sevdiğim kadar yerenleri de sevdim. Canan'ı tanımak isteyenlere tebessüm ederek kendi yüreklerini işaret ettim. Beni tanımak isteyenlere teşekkür ettim. Aradıkları güzelliği kendi içlerinde bulacaklarını, ihtiyaç duydukları o sıradışı karakteri kendi elleriyle, kendi emekleriyle saklandığı yerden çıkarabileceklerini anlatmak istedim.
“Biz neden böyle işlerle uğraşıp, başkalarına faydalı olmaya çalışıyoruz acaba? Bizde bir tuhaflık mı var?“ Dedim bir gün eşime.
“Kabımız doldu da o yüzden... Kaynak o kadar bol akıyor ki, kabımızı ne kadar büyütürsek büyütelim taşmasına engel olamıyoruz. Bari dökülenler bir işe yarasın diye uğraşıyoruz. Kaynağın yerini bulup kabını dolduramayanlara faydamız olur belki” dedi bana.
Kalbinin tüm güzelliği ile yanımda duran, içeriği ne olursa olsun fikirlerime ayna tutup ben buradayım diyen en vefalı dostuma, hayat arkadaşım, zihin arkadaşım eşime, aynı ışığın altında toplanıp bize destek veren büyük aileme, çocuklarıma ve onların Can'larına Canan'larına, bizi tek ve benzersiz O dost ile tanıştıran bütün güzel vesilelere ve herbirimizin özel olduğunu hatırlatan O dostun muhteşem ayetlerine SELÂM OLSUN... 
             Sema Ezgü yine harika ötesi bir devam romanıyla biz okurlarına Canan'ın hayatını gözler önüne seriyor. Bu kitaptan da ilki kadar zevk aldım. Kimi devam kitapları yada serileri ilk kitabın yada ilk ikinci kitabın verdiği etkiyi veremeye biliyor. Bu ilkinin devamı ve son kitabı olmasına rağmen gerçekten ne konuda ne anlatımda ne de karakterlerde bir kopma ya da eksilme göremedim. Bu da konudan kopmama, kitaba derin bir yoğunlaşma sağladı. 
            Kitabımızın baş karakteri yine mimar kızımız Canan. Bu kitapta aşkın ne kadar da fedakarlık ve bir o kadar cefakarlık istediğini anlayacaksınız. Okudukça ya hüzünlenecek ya sevinecek yada derin iç çekişler yaşayacaksınız. Gözünüzün önünde cereyan eden bu aşk hikayesini bu bağlılık abidesini okudukça birçok şeyin aslında hayatımızda ilk olmadığını ilklerin her zaman daha farklı bir yerde olduğunu kimi zaman yanımızda kimi zaman çok uzakta olduğunu fark edeceksiniz. 
           Bana göre vizyona girmesi gereken harika bir roman. Umarım bir gün bu isteğim gerçekleşir.  Kitap maalesef raflarda bulabileceğiniz türden değil. Çünkü e-kitap olarak satışta. Google Playden ücretsiz olarak indirip okuyabilirsiniz. Hatta öyle ki devamı için yorum ardına yorum bırakabilirsiniz. İnanın bu kitap serisi hakkında abartı yapılıyormuş gibi algılayabilirsiniz ama okuduktan sonra eminim bana ve bu kitabı okuyan bir çok kişiye hak vereceksiniz. Şimdiden iyi okumalar

Geri Gel Ey Osmanlı

         Necip Fazıl KISAKÜREK, 1969 yılında yazdığı bir yazıda "Arsadaki odun yığınının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz!" demiş ve şöyle sürdürmüştü sözlerini: "Odunların üstüne, yıllardır ve asırlardır yağmadık yağmur, düşmedik kar kalmadı. Onları küf basmış, pas yutmuş, rutubet bürümüş; üstelik Garp dünyasının bütün kanalizasyonları bu odunların üzerine akmıştır. İşte arsadaki böyle bir odun yığının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Biz ki, onun gizli bir köşesinde tek ve son kıvılcım noktasıyız, onun nasıl yakar,tutuşturur, alevlerle sarabiliriz?"
         Bu gün ne mutlu bizlere ki, kıtalara gölge salan Osmanlı ormanı'nın kesilip metruk bir arsaya atılmış son odun yığını içinde hangi bereketli duanın eseri olarak kaldığını bilemediğimiz o son kıvılcımın nasıl bir yangına dönüştüğüne şahit oluyor ve gelecek adına umutlanıyoruz. Lakin o yitirdiğimiz orman nasıl bir şeydi, neye benziyordu? Ormanın ruhu üç kıtaya hangi sırlı yollardan dallarını uzatmış, gölgesinde 72 milleti bir insanlık bahçesi içinde hangi iksirle yaşatabilmişti? Osmanlı sevinci bir daha yaşanabilir, bir başka değişle Osmanlı geri gelebilirmiydi?
         İşte Mustafa ARMAĞAN Geri Gel Ey Osmanlı'da bize yanlız tarih anlatmakla kalmıyor; bir yandan tarihi bugüne doğru çekerken, bugünü de tarihe aşina kılmaya çabalıyor. Osmanlı'ya dönüş, ona göre Osmanlı'nın tekrar var edilmesi gibi zamanın dışına çıkmayı teklif eden bir çağrı değil; Osmanlı'nın bıraktığı ruhla onun yarıda bıraktığı ve ondan sonra üzerimize borç kalan misyonu bugünkü şartlarda devam ettirmeyi kastediyor.
      Mustafa Armağan'ın kitaplarını buldukça okumaya çalışırım. Anlatım ve tabir yönünden çok açıklayıcı eserlerle karşımıza çıkan usta bir yazar olduğu görüşündeyim. Eğer sizde bir kitabını okuduysanız benimle aynı fikirde olmamanız kaçınılmaz. Bu kitabı okumaya başladığımda konunun sadece Osmanlı Devleti ve onun sosyo kültürel yapısı üzerinde bir çalışma olacağı görüşündeydim. Beni yanılttı hemde fazlasıyla. Öyle ki sayfalar arasındaki anlatımlar günümüz olaylarına öyle bir ışık tutuyor ki, tarihin tekerrür ettiğini ve bu nedenle karşılaşılan devlet sorunlarının Osmanlılarda nasıl akıl ve bilimle çözüldüğünü an ve an ortaya koyuyor. Pek tabii bunları okudukça insan GERİ GEL EY OSMANLI demeden yapamıyor. 
     Baştan söylemeliyim ki kitap aslen bir tarih kitabı gibi değil. Ne konuları ne dili ne de anlatımıyla tam bir gerçekleri öne sürme, asıl Osmanlı'yı tanıtma ve bu konuda bilgilendirme kitabı niteliğinde bir eser. Okullarda ne yazık ki 300 yıldır gerileyen bir tarihin mirasçıları olduğumuz anlatıldı çoğu zaman. Ancak birde her anı zaferle kuşatılmış şanlı ve güçlü bir 300 senemiz daha var Osmanlı Devleti'nde. İşte yazar bizlere sadece malup bir Osmanlı'yı değil kutlu bir devleti, aslımızı,özümüzü anlatıyor bu kiabında. Yazarın kitabında anlattığını bir metinle örneklendirmek gerekirse, yazar şöyle diyor: "Mesela Karlofça Antlaşması, bize daima bir utanç sayfası olarak okutuldu kitaplarda. Oysa Reisülküttap Rami Mehmet Efendi, galip kutsal İttifak karşısında hiç de yenik bir devletin diplomatı gibi diz çökmemiş, yalvar yakar olmamıştı, aksine, Osmanlılık şeref ve namusunu sonuna kadar korumak için mücadele vermişti Karlofça'da. Öte yandan biliyorsunuz Lozan'ın zafer olduğundan övgüyle söz edilir. Oysa Lozan'da mağlup yunanlılardan Anadolu'daki zulümlerinin, yaktıkları kasaba ve şehirlerin, katliama tabi tuttukları masum insanlarımızın tazminatını dahi alamamış, böylece en azından onları tarihin  gözünde suçlu konumda bırakacak en değerli kozu elimizden kaçırmışızdır."
       Kitabın genel anlatımı itibariyle gerek iç gerek dış mihraklarca olsun Osmanlı'yı yıkma onu karalama ve kötüleme propogandası hala mevcut bir şekilde cereyan etmekte olduğunu görüyoruz. Bu şuan ki Türkiye Cumhuriye'ti içinde geçerli bir  durumdur. Yazarın bahsettiği de işte bu durumlardır.İster Osmanlı olsun İster Türkiye değişen sadece isim ve bizler Atalarımızdan miras aldığımız bu toprakların yılmaz neferleri olarak dostumuzu ve düşmanımızı bilerek vatanımızı daha ileriye taşımalıyız. Bu kitabı okuduktan sonra eminim sizlerde bir çok yönden Geri Gel Ey Osmanlı diyerek içinizdeki o Osmanlı ruhunu kalplerinizde hissedeceksiniz.
      Kitap bana göre gerçekten okunması gereken bir kitap. Satış fiyatı 16,50tl bazı internet sitelerinden de daha uygun bir fiyatla bulabilirsiniz. Şimdiden iyi okumalar.  

13 Aralık 2016 Salı

Beyaz Günler

Canan, yetenekli bir mimar olarak görev yaptığı mimarlık bürosundan çıkmak üzere hazırlanıyordu. Yeni projenin keşif yolculuğu için arabasına bindiğinde yaşayacağı maceradan ve karşılaşacağı zorluklardan habersizdi...
     Şunu açık yüreklilikle söylemeliyim ki benim kitaplara bakış açımı değiştiren ilk roman bu oldu. Canımın çok sıkkın olduğu bir dönemde play store da dolaşırken e-kitap bölümünde buldum kendimi. Merak bu ya... incelemeye başladım. Dikkatimi çeken ilk kitap Beyaz Günler oldu. Kitabın konusu da beni etkiledi nihayetinde ve pek tabii 0 tl oluşu da öyle.
    Kitabı okumaya başladığımda hiç bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim açıkcası. Kitap beni içine çekti.Olayları ve kurguyu adeta bana yaşattı. Roman, gerçek hayatta bulabileceğiniz kesitlerle okurlara pek çok açıdan ders verir nitelikte. Olaydaki kahramların gözünden bakıyorsunuz dünyaya ve onların acılarıyla, üzüntüleriyle ve sevinçleriyle bir oluyorsunuz adeta. Bazı bazı göz yaşlarınızı fark ediyorsunuz geçen her sayfada ve bu sizi kitabın bağımlısı yapıyor. Kahramanların yaşantılarındaki çıkmazları okudukça sizi hep bir şaşırtan durumla karşılaşıyorsunuz. Her olumsuz bir olgunun ardından hep bir mantıklı ve dahiyane fikirlerle olayların çözüldüğünü görüyorsunuz. Bu açıdan gerçekten ders alınması gereken bir kitap. Çünkü hayatta ölümden başka çözülemeyecek hiç bir şeyin olmadığını net fark edebiliyorsunuz.
    Kitabın sonunu, hakim olmaya başladıktan sonra az buçuk tahmin etmeye başlıyorsunuz. Fakat kitap sizin tahminleriniz doğrultusunda ilerlemiyor. Kitabın farklı bir şekilde bitmesi de sizde farklı heyecanlar uyandırıyor. Bu bağlamda kitabın bitmemesi için neredeyse insan üstü bir gayret sarf ediyorsunuz.
    Romanımızın baş kahramanı Canan adında başarılı bir mimar ve hayatına neredeyse hiç sorunları dahil etmiyor. Karşısına çıkan tüm problemleri akıl süzgecinden geçirip nasıl daha iyi bir sonuç alabileceği üzerine düşünüyor. Yani yılmıyor ve yıkılmıyor. Çünkü onun bir kılavuzu var. Hiç yanından ayırmadığı her başı sıkıştığında ondan ilham aldığı nadide bir kılavuz. "Kuran-ı Kerim". 
    Beyaz Günler insanın var oluşuna mantıklı bir cevap arayanların, mutluluğu yaşamına adamak isteyenlerin romanı... Yolunu kaybetmişlere ve evrende yerini bulmaya çalışanlara ışık olması dileğiyle. Sema Ezgü'nün bu eserine sımsıkı sarılacaksınız.
Başta da söylediğim gibi kitabı google store'dan ücretsiz indirip okuyabilirsiniz. İnanın kesinlikle pişman olmayacaksınız Şimdiden iyi okumalar dilerim.