19 Aralık 2016 Pazartesi

Pembe Günler

Bu hikaye Beyaz Günler kitabının devamı niteliğinde olup yaşanmış bir hikaye değildir. Önemli olan yaşanılası bir hikaye olmasıdır diye düşünüyorum. Pek çok okura ütopik gibi görünen düşünce sistemi ve iki kitabımdaki alışılmamış mantık düzeni ise tamamen gerçek olup çok renkli geçen kendi hayatımızın ta kendisidir. Şimdilik sadece iki rengini hayali bir kurgunun içine adapte ederek okurumla paylaşmak istedim.
Beyaz günler kitabında, okuyanı çoğunlukla pozitif yönde etkileyen hikayenin yine çoğu okurun istediği gibi, ben de devam etmesini istedim. Bazı fikirlerin ardına takılıp iddialı olmak zordur ama iddiaların kanıtlanması daha zordur bilirim. Zorluklar imtihan olup yolumuza çıkınca nasıl aşılır, bu kitapta göstermek istedim. Güzel yorumlarla övenleri, özel maillerle beni onore edenleri sevdiğim kadar yerenleri de sevdim. Canan'ı tanımak isteyenlere tebessüm ederek kendi yüreklerini işaret ettim. Beni tanımak isteyenlere teşekkür ettim. Aradıkları güzelliği kendi içlerinde bulacaklarını, ihtiyaç duydukları o sıradışı karakteri kendi elleriyle, kendi emekleriyle saklandığı yerden çıkarabileceklerini anlatmak istedim.
“Biz neden böyle işlerle uğraşıp, başkalarına faydalı olmaya çalışıyoruz acaba? Bizde bir tuhaflık mı var?“ Dedim bir gün eşime.
“Kabımız doldu da o yüzden... Kaynak o kadar bol akıyor ki, kabımızı ne kadar büyütürsek büyütelim taşmasına engel olamıyoruz. Bari dökülenler bir işe yarasın diye uğraşıyoruz. Kaynağın yerini bulup kabını dolduramayanlara faydamız olur belki” dedi bana.
Kalbinin tüm güzelliği ile yanımda duran, içeriği ne olursa olsun fikirlerime ayna tutup ben buradayım diyen en vefalı dostuma, hayat arkadaşım, zihin arkadaşım eşime, aynı ışığın altında toplanıp bize destek veren büyük aileme, çocuklarıma ve onların Can'larına Canan'larına, bizi tek ve benzersiz O dost ile tanıştıran bütün güzel vesilelere ve herbirimizin özel olduğunu hatırlatan O dostun muhteşem ayetlerine SELÂM OLSUN... 
             Sema Ezgü yine harika ötesi bir devam romanıyla biz okurlarına Canan'ın hayatını gözler önüne seriyor. Bu kitaptan da ilki kadar zevk aldım. Kimi devam kitapları yada serileri ilk kitabın yada ilk ikinci kitabın verdiği etkiyi veremeye biliyor. Bu ilkinin devamı ve son kitabı olmasına rağmen gerçekten ne konuda ne anlatımda ne de karakterlerde bir kopma ya da eksilme göremedim. Bu da konudan kopmama, kitaba derin bir yoğunlaşma sağladı. 
            Kitabımızın baş karakteri yine mimar kızımız Canan. Bu kitapta aşkın ne kadar da fedakarlık ve bir o kadar cefakarlık istediğini anlayacaksınız. Okudukça ya hüzünlenecek ya sevinecek yada derin iç çekişler yaşayacaksınız. Gözünüzün önünde cereyan eden bu aşk hikayesini bu bağlılık abidesini okudukça birçok şeyin aslında hayatımızda ilk olmadığını ilklerin her zaman daha farklı bir yerde olduğunu kimi zaman yanımızda kimi zaman çok uzakta olduğunu fark edeceksiniz. 
           Bana göre vizyona girmesi gereken harika bir roman. Umarım bir gün bu isteğim gerçekleşir.  Kitap maalesef raflarda bulabileceğiniz türden değil. Çünkü e-kitap olarak satışta. Google Playden ücretsiz olarak indirip okuyabilirsiniz. Hatta öyle ki devamı için yorum ardına yorum bırakabilirsiniz. İnanın bu kitap serisi hakkında abartı yapılıyormuş gibi algılayabilirsiniz ama okuduktan sonra eminim bana ve bu kitabı okuyan bir çok kişiye hak vereceksiniz. Şimdiden iyi okumalar

Geri Gel Ey Osmanlı

         Necip Fazıl KISAKÜREK, 1969 yılında yazdığı bir yazıda "Arsadaki odun yığınının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz!" demiş ve şöyle sürdürmüştü sözlerini: "Odunların üstüne, yıllardır ve asırlardır yağmadık yağmur, düşmedik kar kalmadı. Onları küf basmış, pas yutmuş, rutubet bürümüş; üstelik Garp dünyasının bütün kanalizasyonları bu odunların üzerine akmıştır. İşte arsadaki böyle bir odun yığının gizli bir köşesinde tek bir kıvılcım noktasıyız biz! Biz ki, onun gizli bir köşesinde tek ve son kıvılcım noktasıyız, onun nasıl yakar,tutuşturur, alevlerle sarabiliriz?"
         Bu gün ne mutlu bizlere ki, kıtalara gölge salan Osmanlı ormanı'nın kesilip metruk bir arsaya atılmış son odun yığını içinde hangi bereketli duanın eseri olarak kaldığını bilemediğimiz o son kıvılcımın nasıl bir yangına dönüştüğüne şahit oluyor ve gelecek adına umutlanıyoruz. Lakin o yitirdiğimiz orman nasıl bir şeydi, neye benziyordu? Ormanın ruhu üç kıtaya hangi sırlı yollardan dallarını uzatmış, gölgesinde 72 milleti bir insanlık bahçesi içinde hangi iksirle yaşatabilmişti? Osmanlı sevinci bir daha yaşanabilir, bir başka değişle Osmanlı geri gelebilirmiydi?
         İşte Mustafa ARMAĞAN Geri Gel Ey Osmanlı'da bize yanlız tarih anlatmakla kalmıyor; bir yandan tarihi bugüne doğru çekerken, bugünü de tarihe aşina kılmaya çabalıyor. Osmanlı'ya dönüş, ona göre Osmanlı'nın tekrar var edilmesi gibi zamanın dışına çıkmayı teklif eden bir çağrı değil; Osmanlı'nın bıraktığı ruhla onun yarıda bıraktığı ve ondan sonra üzerimize borç kalan misyonu bugünkü şartlarda devam ettirmeyi kastediyor.
      Mustafa Armağan'ın kitaplarını buldukça okumaya çalışırım. Anlatım ve tabir yönünden çok açıklayıcı eserlerle karşımıza çıkan usta bir yazar olduğu görüşündeyim. Eğer sizde bir kitabını okuduysanız benimle aynı fikirde olmamanız kaçınılmaz. Bu kitabı okumaya başladığımda konunun sadece Osmanlı Devleti ve onun sosyo kültürel yapısı üzerinde bir çalışma olacağı görüşündeydim. Beni yanılttı hemde fazlasıyla. Öyle ki sayfalar arasındaki anlatımlar günümüz olaylarına öyle bir ışık tutuyor ki, tarihin tekerrür ettiğini ve bu nedenle karşılaşılan devlet sorunlarının Osmanlılarda nasıl akıl ve bilimle çözüldüğünü an ve an ortaya koyuyor. Pek tabii bunları okudukça insan GERİ GEL EY OSMANLI demeden yapamıyor. 
     Baştan söylemeliyim ki kitap aslen bir tarih kitabı gibi değil. Ne konuları ne dili ne de anlatımıyla tam bir gerçekleri öne sürme, asıl Osmanlı'yı tanıtma ve bu konuda bilgilendirme kitabı niteliğinde bir eser. Okullarda ne yazık ki 300 yıldır gerileyen bir tarihin mirasçıları olduğumuz anlatıldı çoğu zaman. Ancak birde her anı zaferle kuşatılmış şanlı ve güçlü bir 300 senemiz daha var Osmanlı Devleti'nde. İşte yazar bizlere sadece malup bir Osmanlı'yı değil kutlu bir devleti, aslımızı,özümüzü anlatıyor bu kiabında. Yazarın kitabında anlattığını bir metinle örneklendirmek gerekirse, yazar şöyle diyor: "Mesela Karlofça Antlaşması, bize daima bir utanç sayfası olarak okutuldu kitaplarda. Oysa Reisülküttap Rami Mehmet Efendi, galip kutsal İttifak karşısında hiç de yenik bir devletin diplomatı gibi diz çökmemiş, yalvar yakar olmamıştı, aksine, Osmanlılık şeref ve namusunu sonuna kadar korumak için mücadele vermişti Karlofça'da. Öte yandan biliyorsunuz Lozan'ın zafer olduğundan övgüyle söz edilir. Oysa Lozan'da mağlup yunanlılardan Anadolu'daki zulümlerinin, yaktıkları kasaba ve şehirlerin, katliama tabi tuttukları masum insanlarımızın tazminatını dahi alamamış, böylece en azından onları tarihin  gözünde suçlu konumda bırakacak en değerli kozu elimizden kaçırmışızdır."
       Kitabın genel anlatımı itibariyle gerek iç gerek dış mihraklarca olsun Osmanlı'yı yıkma onu karalama ve kötüleme propogandası hala mevcut bir şekilde cereyan etmekte olduğunu görüyoruz. Bu şuan ki Türkiye Cumhuriye'ti içinde geçerli bir  durumdur. Yazarın bahsettiği de işte bu durumlardır.İster Osmanlı olsun İster Türkiye değişen sadece isim ve bizler Atalarımızdan miras aldığımız bu toprakların yılmaz neferleri olarak dostumuzu ve düşmanımızı bilerek vatanımızı daha ileriye taşımalıyız. Bu kitabı okuduktan sonra eminim sizlerde bir çok yönden Geri Gel Ey Osmanlı diyerek içinizdeki o Osmanlı ruhunu kalplerinizde hissedeceksiniz.
      Kitap bana göre gerçekten okunması gereken bir kitap. Satış fiyatı 16,50tl bazı internet sitelerinden de daha uygun bir fiyatla bulabilirsiniz. Şimdiden iyi okumalar.  

13 Aralık 2016 Salı

Beyaz Günler

Canan, yetenekli bir mimar olarak görev yaptığı mimarlık bürosundan çıkmak üzere hazırlanıyordu. Yeni projenin keşif yolculuğu için arabasına bindiğinde yaşayacağı maceradan ve karşılaşacağı zorluklardan habersizdi...
     Şunu açık yüreklilikle söylemeliyim ki benim kitaplara bakış açımı değiştiren ilk roman bu oldu. Canımın çok sıkkın olduğu bir dönemde play store da dolaşırken e-kitap bölümünde buldum kendimi. Merak bu ya... incelemeye başladım. Dikkatimi çeken ilk kitap Beyaz Günler oldu. Kitabın konusu da beni etkiledi nihayetinde ve pek tabii 0 tl oluşu da öyle.
    Kitabı okumaya başladığımda hiç bu kadar etkileneceğimi düşünmemiştim açıkcası. Kitap beni içine çekti.Olayları ve kurguyu adeta bana yaşattı. Roman, gerçek hayatta bulabileceğiniz kesitlerle okurlara pek çok açıdan ders verir nitelikte. Olaydaki kahramların gözünden bakıyorsunuz dünyaya ve onların acılarıyla, üzüntüleriyle ve sevinçleriyle bir oluyorsunuz adeta. Bazı bazı göz yaşlarınızı fark ediyorsunuz geçen her sayfada ve bu sizi kitabın bağımlısı yapıyor. Kahramanların yaşantılarındaki çıkmazları okudukça sizi hep bir şaşırtan durumla karşılaşıyorsunuz. Her olumsuz bir olgunun ardından hep bir mantıklı ve dahiyane fikirlerle olayların çözüldüğünü görüyorsunuz. Bu açıdan gerçekten ders alınması gereken bir kitap. Çünkü hayatta ölümden başka çözülemeyecek hiç bir şeyin olmadığını net fark edebiliyorsunuz.
    Kitabın sonunu, hakim olmaya başladıktan sonra az buçuk tahmin etmeye başlıyorsunuz. Fakat kitap sizin tahminleriniz doğrultusunda ilerlemiyor. Kitabın farklı bir şekilde bitmesi de sizde farklı heyecanlar uyandırıyor. Bu bağlamda kitabın bitmemesi için neredeyse insan üstü bir gayret sarf ediyorsunuz.
    Romanımızın baş kahramanı Canan adında başarılı bir mimar ve hayatına neredeyse hiç sorunları dahil etmiyor. Karşısına çıkan tüm problemleri akıl süzgecinden geçirip nasıl daha iyi bir sonuç alabileceği üzerine düşünüyor. Yani yılmıyor ve yıkılmıyor. Çünkü onun bir kılavuzu var. Hiç yanından ayırmadığı her başı sıkıştığında ondan ilham aldığı nadide bir kılavuz. "Kuran-ı Kerim". 
    Beyaz Günler insanın var oluşuna mantıklı bir cevap arayanların, mutluluğu yaşamına adamak isteyenlerin romanı... Yolunu kaybetmişlere ve evrende yerini bulmaya çalışanlara ışık olması dileğiyle. Sema Ezgü'nün bu eserine sımsıkı sarılacaksınız.
Başta da söylediğim gibi kitabı google store'dan ücretsiz indirip okuyabilirsiniz. İnanın kesinlikle pişman olmayacaksınız Şimdiden iyi okumalar dilerim.

11 Aralık 2016 Pazar

Trendeki Kız

Rachel her gün aynı trene binip aynı çifti izliyordu. Çiftin başına gelenleri bütün ülke duyduktan sonra, hayatlarına dahil olmaya karar verdi.
    Yine polisiye bir roman ve yine katil kurban bilmecesi içinde gerçekleşen bir kurgu. Paula Hawkins türk okuyucularla 2015 yılında tanıştı. Ve diyorum ki iyi ki tanışmış. Çünkü bu kadar etkileyici bir romanı tanımayacaktık. Genelde çok fazla polisiye okuyanlar bu tarz kitapların gidiş yönünü önceden tahmin edebilirler. Yazar tek tek şüphelileri vurgulayarak olayları heycanlı bir hale getirir ama katil onlar arasından çıkmaz. Bu durum okuyucuyu şaşırtmaktan öteye gitmez. İşte yazarımızın bu kitabı da bu tür bir polisiye macera türünde bir roman. 
    Kitap her nekadar bilindik kıstaslarla dolu olsa da best seller (En çok satan) olmaktan geri kalmamış. üstüne üstük bir de kitabın filmi yapılmış. 2016 yapımı gerilim türünden bir film yönetmeni Tate Taylor. Her ne kadar görsellik okumanın önüne geçse de bence hiç bir film kitapta ki anlam zevkini vermiyor. 
    Kitabı elinize aldığınızda ilk başlarda aynı olay döngüsü içinde olduğunuzu düşünebilirsiniz ama yanıldığınızı çok geçmeden anlıyacaksınız. Kitabımızın kahramanı Rachel kendi içinde yaşadığı olumsuz durumları okuyucuyla paylaşırken içindeki merak ve araştırmacılık onu çok farklı yerlere çekiyor. Bu farklılık ve maceracılık kitabın ilerleyen bölümlerinde okuyucuyu adeta çiviliyor. Kesinlikle kitap bitmeden yatamayacağınız bir durum söz konusu. 
    Bu tür kitapların usta yazarı Tess Gerritsen bile kitap için "Elinizden bırakamayacaksınız. Kaçırılmamalı" şeklinde bir yorumla bizlere kitabın sürükleyiciliği hakkında kısa bir dip not veriyor diyebiliriz. Eğer bu tür polisiye romanı tutkunuysanız mutlaka bu kitaba bir göz atmalısınız.
   Kitabın satış fiyatı 23tl bazı kitapevlerinde indirimli satışlarda da bu kitabı bulabilirsiniz.. Bu arada kitabın bu sene vizyonda olan filmini izlemeyenler için filmin fragmanını altta bulabilirsiniz. şimdiden iyi seyirler. İyi okumalar.

10 Aralık 2016 Cumartesi

Davasına Adanmış Bir Ruh

Dokuzuncu Osmanlı padişahı olarak 1512 yılında tahta geçen ve 8 yıllık hükümdarlığı süresince Osmanlı Devleti'ni maddi ve manevi olarak asırlarca ayakta tutacak sağlıklı bir bünyenin temellerini maharetle döşeyen Yavuz Sultan Selim Han'ı hiç böyle okumadınız. Fatih'in kalem ve kılıç örsünde dövdüğü, Beyazid'in sabır ateşinde şekillendirdiği bu altın zincirin halkaları nihayet Yavuz'un usta ellerinde titizlikle işlenmiştir. Mustafa Armağan, Osmanlı'yı yeniden kuran sıradışı sultan, zamanın İskender'i şarkın fatihi Yavuz Sultan Selim'in hayatını bilinmeyen yönleriyle Yavuz Sultan Selim Han kitabında anlatıyor.
 Nasıl anlatsam bilmiyorum. Hani bir laf vardır "Anlatılmaz yaşanır" diye işte bu kitap da tam o türden bir başyapıt. Kitabın o kadar harika bir anlatım tarzı var ki okuduğunuz sanki bir kitap değilde size tam anlatımıyla bir tarih belgeselini çağrıştırıyor. Yavuz Sultan Selim Han'ın yaşanmış gerçek hayat öyküsünü birde bu kitapla tadın derim. Konular ve anlatım birebir belgelerle desteklenmiş durumda. Yanlış bir tabir olmazsa her sayfada gerçek tarihimiz var diyebilirim. Gerçek tarih diyorum çünkü kimi tarih kitaplarında dayatılmış basma kalıp anlatımlar mevcut ve bu makale tarzı üslup artık hiç bir genç okurun ilgisini çekmiyor. Mustafa Armağan bu kitapta bir ilke imza atmış.Anlatımı açık net ve okuyucunun anlayacağı düzeyde sade yaparak okuyucuyu sıkmadan bilgileri kişinin beynine resmen nakşediyor. Anlatımlarını belgelerle desteklerken  "bunları her sayfanın altında ayrıntılarıyla bulabilirsiniz." örnek alınması gereken ünlü zatların sözleriyle de perçinlemiştir. Her bölümde Abdülhak Hamid, Arif Nihat Asya, Yahya Kemal,Hoca Saadettin Efendi gibi nice yazar ve düşünürlerin sözleri ve hatta Yavuz Sultan Selim'in çok önemli sözlerini de kaleme alınmıştır.
     Tarih her zaman anlatıldığı gibi değildir. Söz uçar yazı kalır demiş atalarımız. Bu eserde de görüyoruz ki anlatılanlar yazıya dökülmüş birer tarih belgesidir. Bildiğimiz gibi Yavuz Sultan Selim Han'ın Şarkın fatihi oluşunda ki o kutlu yolda yanında can dostu Hasan Can'da bulunmaktaydı. Ve Hasan Can Sultan Selim hakkında nice yazılar yazmış nice günlükler tutmuştur. Tüm bu tarihi belgeler ışığında kitap söylediğim üzere tam bir tarihi belgesel tadındadır.   
     Tarihe karşı bir merakınız ve ilginiz varsa bu kitapla başlayın derim. İnanın ne zamanınız ne de paranız boşa çıkacak. 
     Kitabın satış fiyatı 18,50tl. Daha uygun fiyatlı olarak bazı kitap satış sitelerine de bir göz atabilirsiniz. Şimdiden iyi okumalar diliyorum.

LONTANO

Onlar Ölümsüzlüğün Sırrına Vâkıf Olanlardı. 
İntikam Hissiyle Yanıp Tutuşan, Kötülüğün Öncüleriydi
Zamanın ve Mekânın Ötesine Geçebilenlerdi.
Afrika'nın Derinliklerinden Getirdikleri Kara Büyüleriyle Aklın Sınırlarını Aşanlardı.
        Jean Christophe Grange'den yine bir solukta okunacak roman daha. Romanın baş kahramanı tahmin ettiğiniz üzere yine bir cinayet dedektifi "Erwan Morvan". 
       Kitap babsının geçmişini ve onun çevresindeki insanların para için neler yapabildiği üzerine kurulu ve pek tabii ki bu olay kurgusunun içinde bir seri katil de mevcut. Kurbanlarını bir voodu bebeği şekline getirip onları canlı canlı infaz eden psikopat bir seri katil. Kitabın her bölümünde acaba bu sefer ne ile karşılaşacağız duygusu sürüyor ve bu da kitabı monotonluktan kurtarıyor. İlk satırda sölediğim gibi bir solukta okunacak bir kitap niteliğinde olsada kendisi tam 655 sayfa ve bunu okumak için soluğunuz yeter mi bilmem ancak ben bu kitabı 2 aya yakın bir sürede bitirebildim. Gerek kişisel sebepler gerek iş ile alakalı nedenler dolayısıyla kitabı okuma sürem uzadı diyebilirim. Bu faktörler dışında eğer polisiye macera ve biraz olsun gerilim seviyorsanız bu kitaba da bir şans verin derim. Gece okuma lambası altında yapılan ayinsel anlatımlı bir okumadan daha keyif verici birşey yok olsa gerek. 
        Kitabın en başarılı yeri genellikle orta bölümler çünkü konu buralarda başlıyor. Yani 20. bölüm başlangıç diyebiliriz. İşin kolayına kaçıp okumaya burdan başlamamanızı öneririm çünkü yazar akıllılık yapıp ilk bölümlerde konunun bağlayıcılığını vurgulamış. Sayfa sayısını ve günlük hayatınızı hesaba katarsanız bir süre sizi oyalayacak bir romanla başbaşa kalacaksınız. Kitabın satış fiyatı 29 lira ve bazı kitap sitelerinden daha uygun fiyatla bunu temin edebilirsiniz. Şimdiden herkese iyi okumalar diliyorum.